Kayıtlar

2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hadi dövme yaptıralım!

Bir şarkı var. Daha doğrusu bir şarkının bir sözü. Karar verdim, onu dövme yaptıracağım. Şaşırdın mı? Şaşırma. Çünkü dün de bugün de bunu yaptım ve eminim ki yarın da yapacağım. Diyor ki şarkı, " İhtimallerin heyecanına üzülüyorum. " Ne kadar doğru! Ben her ihtimali düşüne düşüne deliren ve sadece ihtimal olmasına rağmen bir şeylerin heyecanına bel bağlayan bir kuş olarak artık bir de düşündüğüm ihtimallerin heyecanlarına üzülüyorum. Daha doğrusu olmayacağını öngörebildiğim ihtimallere bile en azından o anlık heyecanlanabildiğimi gördükçe kendime üzülüyorum. İnsanoğlu ne garip değil mi? Üzülmeye de sevinmeye de aslında kendi üretiyor sebeplerini. Dışarıdaki herkes ve her şey araç oluveriyor. Kimse ya da hiçbir şey nedeni değil aslında üzüntü ya da sevinçlerin. Hepsi insana yardım ediyor ulaşmak istediği sonu yakalaması için. Şimdi gene belki kafası karışık bir yazı gibi görünmüştür bu yazı ama öyle değil. Sözün özü net: İhtimallerin heyecanına üzülüyorum! Üzülmek içi...

Zamanın Birinde Kendime Gönderdiğim Mektup

Sevgili Ben, Lütfen ben olmayı hatırla! Sana çok ihtiyacım var. Renkli olan Ben’e. Mutlu olmayı ve nelerin mutlu ettiğini bilene. Sokaklarda dans eder gibi yürüyene. Eğer büyüdüysen, yani şimdiki Ben büyümüş halinse; lütfen büyüme! Bir yolunu bul ve küçül. Kaybettiklerinin acısıyla başa çıkma şeklin buysa, yapma. Başka yollar bulursun. Elindekilere de uyma! Alışıyor ve alıştıkça kabul etmiş oluyorsun. Ya da tam tersi işliyor denklem, bilemiyorum. Ama işte bilmemeye devam et mesela! Soruları sormayı daha çok severim ben, cevapları değil.  Verilen sözlerin tutulmasını beklemekten vazgeçtin çoktan, biliyorum. Her seferinde yutkunamadığın sözcükler bırakması canını acıttı diye acımaktan vazgeçme! Çünkü "heves eden kız" olmaktı seni sen, beni ben yapan. Mesela en son içinden gelerek, düşünmeden ve öylesine, sadece sevdiğin için ne zaman dans ettin? Hatırlamıyorsun. İçindeki müzik çalmayı durdurdu. Kırılan taşlar yanlış yerlere oturdu. OLSUN! Taşları topla, denize at. İleri at...

Gökyüzü.Yalnızlık.Huzur.

"Kıyıdan kopa kopa derine indik..." Nasıl bir an, nasıl bir şarkı! Gene sonsuza dönüşmesini istediğim bir andayım. Bir kişi eksik sadece.Tam da bu anda O da burada olabilseydi hayatın tüm hazinesine sahibim  diyebilirdim ama yine de şükür'se bu anın teşekkürü SONSUZ ŞÜKÜR ! *** Hayat öyle acımasız bir girdap ki hiç durmuyor. Hani diyor ya şarkıda, "Bu kadar insan, hani tek bi' tür, oturup tek bir gün susmuş mu birlikte? Bir kerecik izlemiş mi güneşin doğuşunu, batışını? Bir suyun akışını bile almış ezbere!" işte tam da böyle diyorum durup bir dakikalığına ve nefes almaya çalışıyorum. Herkesi ve her şeyi bu anın dışına itiyorum. En önemlisi bu anları arttırabilmek sanırım. Girdaptan çıkamasak da azıcık kenara çekilmek belki de. 'Kafayı takıp çıkarmak' arada benimkisi. Sıfırlanmasa da topraklanmak . Kötülüklerin ortasında yeşeren bir fideyi alıp büyütmek. Meyvesine, çiçeğine sevinmek. Her gün boyu biraz daha büyüdü diye heyecanlanmak...

İçimde Kötü İhtimaller Perisi Var!

Bugünlerde depresif atakları, zor anları ve bir sürü şeyi kucaklıyorum, kimse farkında olmadan. Hayat akıp giderken ben  koza örüp çevreme sonra tek tek çözüyorum o iplikleri, kimse farkında olmadan. Ben heyecanlanıyor, özlüyor, kırılıyor, parçalanıyor ve toplanıyorum, kimse farkında olmadan. Yani işin özü bu aralar bi başıma çok yoldan geçiyor çok sapaktan dönüyor ve çok savaştan galip çıkıyorum. Bazen kendi kendimin elinden tutuyorum bazen gücüm yetmiyor dibe vuruyorum. Ama ne yaparsam yapayım kimsesiz, kimseye söylemeden ve kimseye hissettirmeden geçiriyorum. Çünkü hayat denen şey bir girdaba çekti, beni yalnız bıraktı. Arkadaşımı, sevgilimi, dayanağımı aldı. Günlerimi tek geçirmeye alıştım. Tek ya da onsuz eğlenmenin yollarını arayıp buldum. Görüşebildiğimiz dar ve yorgun zamanların içinde sevdiğim adamı bulmaya çalışmaktan vazgeçtim sözleri sesleri eledim kendime sevgilimi çıkardım tatmin oldum. Her işi kendim halleder her kötü anımın üstesinden kendim gelir oldum. ...

23 mü? Hayır!

Biliyor musun Canım Okuyan, ben 23 oldum! İnanılır gibi değil. 19'dum buraya geldiğimde. Burası mı uğurlu gelmişti, 19 mu, yoksa yeniden başlamaya olan inancım mı bilmiyorum ama o zamanlar kelimenin tam anlamıyla 'efsane'ydi! Şimdi mi? Şimdiden emin değilim. Artık hiçbir şeyi öyle yürütemiyorum. Kendime ait alanım yok. Kendime ait planlarımın suya düşmesi de alıştığım rutinlerden. Ben toparlanıp planlar yaptıkça çevremde enerjimi çeken ve benim de köşeme çekilmemi sağlayan durumlar dolup taşıyor. Olsun. Ben yine de umut ediyorum. Belki de o ayakta tutuyordur beni. Bilmiyorum. Yaşım büyüdükçe bu durumdan artık hoşlanmadığımı fark ediyorum. Öyle yaşlanma gibi konular umurumda olduğu için de değil bu hoşlanmama durumu. Yeni yaşımın eğlenceli dönemleri geride bırakıp durmasına dertleniyorum. Yaşamam gereken hayatın içinde olamamak sinirlerimi bozuyor. Hayat kavgası denen o girdaba yenik başladığımı kabullenmek başlıca bir huzursuzluk sebebi zaten... Buraya geldiğimde her ...